Sunday, February 15, 2009

Karamehmet “komutanım” derken, gazetesi Akşam ne diyordu?

Alper Gormus (Taraf)takip edilmesi elzem yazarlar listemdedir, maalesef Londra'da yasasam da geri kalmis bu İngiliz Muz Cumhuriyetinin bir Turkiye'nin mureffeh yapisi kadar olamamis kohne, ciliz ulasim altyapisinin cagdisi, gereksiz, manasiz derecede enformasyon manyagi yapan dakik ve sık trenlerinde (bu da apayri bir konu) her sabah elim telefonuma gittiginde mutlaka bir yoklarim, icimizdeki sizofreniyi aciklasin da hastaligin yeni bir teshisiyle rahatlayayim diye...

Buyrun burdan bir yakin bakalim Marlboro yerine Maltepenizi...

“Türkiye’de siyasi partiler AB’ci ve ABD’ciler olarak ikiye ayrılmış durumda. Ulusal ekonomiden, tam bağımsızlıktan yana tavır koyanların sesi boğuluyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de silahlı kuvvetler, küreselleşme sürecinde ipin ucunu kaçırıp Türkiye’yi mandacılık anlayışına sürükleyenlerin önünde bir direnç noktası olarak duruyor...”

Bu satırları, Akşam gazetesinde 9 Ekim 2002 günü başlayan “IMF söylüyor, BDDK yapıyor...” başlıklı dizinin içinde yer alan “Kurtuluş Savaşı’ndan IMF’ye” başlıklı “analiz”den aldım.

Taraf’ın 10 Şubat tarihli manşetinde yer alan, Mehmet Emin Karamehmet ile şimdi Ergenekon tutuklusu emekli tuğgeneral Levent Ersöz arasındaki konuşmayı (17 Aralık 2003) okuyunca, zihnimde derhal ondan bir yıl kadar önce Akşam’ın bir gecede liberalizmden “anti-emperyalizm”e ve ulusalcılığa kayışı canlandı.

O zamanlar Yeni Şafak’ta Kürşat Bumin’le birlikte “Kronik Medya” sayfasını hazırlıyorduk... Akşam’daki âni değişiklik çok ilgimizi çekmişti. Gazetedeki 180 derecelik dönüşü tespit etmiştik ama, işin bir yıl sonra grubun başkanının bir tuğgeneralle “komutanım”lı sohbetlerine kadar varabileceğini hiç düşünmemiştik. Şimdi, o dönüşün ne amaçla yapıldığı, kimlere selâm verme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılıyor, her şey yerli yerine oturuyor.

Gazetedeki değişikliğin “bir gecede” gerçekleştiğini söylemiştim, abartmıyorum, gerçekten de bir gecede... 2002 Eylül’üne kadar bütün büyük grup gazeteleri gibi Akşam da liberal, piyasacı ve IMF’ci idi. 2002 Eylül’ünün ortalarındaydı, günün birinde gece yattık, sabah uyandığımızda Akşam’da bir dizi başladı ve o andan itibaren gazete “anti-emperyalist” ve ulusalcı oldu; tabii bir süreliğine... Şimdi, o günlerde yazdığım yazılara göz attığımda, “vay canına” diyorum, “mesele demek buymuş!”

Gelin o yazılar arasında birlikte bir tur atalım...

Wall-Street gongundan anti-emperyalizme...

11 Temmuz 2000 tarihli bir haberle başlayalım (ntvmsnbc):

“Türk finans sektörü için tarihî bir adım dün atıldı. Piyasa değeri bakımından dünyanın tanınmış birçok şirketinin önüne geçen Turkcell, Çukurova Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Karamehmet’in seansın başladığını işaret eden gongu vurmasıyla New York Borsası’nda işlem görmeye başladı.”

Mehmet Emin Karamehmet’in “36 dolar milyarderi Türk arasında birinci sırada” olduğunu biliyorduk, üzerine de işte bu kapitalizmin kalbine gong indiren ilk Türk hadisesi eklenmişti, o nedenle 2002 Eylül’ünün ortalarında Akşam’da birdenbire başlayan ulusalcı kabarış iyice tuhaf görünüyordu.

Konuya ilişkin ilk yazıyı 13 Ekim 2002 tarihli Kronik Medya’da kaleme aldım. “Bir gecede liberalizmden anti-emperyalizme” başlıklı yazıda, Akşam’ın, 2002’nin eylül ve ekim aylarında yayımladığı iki diziyi ele alıyordum. O dizilerde yer alan hararetli fikirlerden birkaçını aktarayım:

“Terminatör IMF... IMF, borç verdiği ülkelerin önce ulusal bankalarını yok ediyor, sonra uluslararası sermayeye satıyor...”

“IMF Türkiye’yi satıyor... Ülke değerleri yapay krizlerle ucuzlatılıp, yabancılara ikram ediliyor... İşte, sadece bugünümüzü mahvetmekle kalmayıp çocuklarımızı uluslararası güçlerin ‘ırgatı’ yapacak iç destekli ‘ahtapot’ operasyonunun perde arkası... Namludaki yeni hedef Pamukbank...”

“32 ülkeyi batırdı... Uluslararası sermayenin güdümündeki IMF girdiği her ülkeye borç yükü, yoksulluk ve sefalet bıraktı...”

“Küreselleşme: Uluslararası sömürünün yeni kılıfı...”

Sayın ki o diziler Aydınlık’ta çıkmış; inanın hiç sırıtmazdı. Biz de zaten şöyle yazmıştık:

“Akşam gazetesinin harareti Pamukbank olayından sonra inanılmaz derecede arttı! ‘Bayrağımızı iftiharla New York Borsası’na diken’ Mehmet Emin Karamehmet’in gazetesinde giderek yükselen IMF karşıtı ‘anti-emperyalist’ hararet gerçekten dayanılmaz bir seviyeye ulaştı. ‘Sermaye’ sözcüğü bile artık başına ‘ulusal’ takısı almadan kullanılmıyor... Hayret etmemek mümkün değil; ne oluyor, ‘Milli Demokratik Devrim’ günleri geri mi geliyor nedir?”

Taraf’ta yayımlanan konuşma metinleri, BDDK’nın, Yapı Kredi ve Pamukbank’ın borçlarını yeniden yapılandırma kararı almasından 6-7 ay kadar sonrasına rastlıyor. Konuşma metinlerine bakarsak, Karamehmet grubunu rahatlatan bu kararda Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un da katkısı olmuş. Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Turkcell’in ve Yapı Kredi’nin sorunlarını anlatırken, Orgeneral Şener Eruygur’u kastederek, “geçen sene komutanım yardım etti, biliyor” diyordu çünkü.

Şimdi anlaşılıyor ki, gazetenin çizgisinin bir gecede değiştirilmesi ve işler düzelene kadar bu çizginin sürdürülmesinin temel nedeni, bu “yardım”ın sağlanmasıdır. Konuşma metinlerinden, grubun “komutanlık”a başka hizmetler sunduğu da anlaşılıyor.

Komutanı darbeci, “liberal” işadamı paçayı kurtarmak için gazetesine bir gecede çizgi değiştirtiyor. Ne memleket ama!

Wednesday, February 4, 2009

Demokrat(miy)im?

"Eleştirel akıl olmadan, eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek, birbirimizi anlamaya en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur. Türkiye artık ne Çetin Altan'ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünçeyi mahkum eden bir Türkiye'dir, ne de Nazım Hikmet'i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye'dir."

R.T.ERDOGAN, 02.02.09

"Sayın Başbakan

Bizim kapağımıza açtığınız davadaki mahkumiyet kararımızı Yargıtay da onayladı. Cezamız olan 6 bin lirayı size yatırdık. Kaldı ki siz 25 bin lira istemiştiniz. Bize ve karikatürcü arkadaşlara açtığınız davalar hoşgörü ve tahammül sınırlarınız hakkında büyük bir şüphe, tartışma yarattı. Bu tavrınız Amerika İnsan Hakları raporuna bile girdi. Dünya medyalarında şaşkınlıkla karşılandı. Bu konuda kendinizi sorgulayınız. Biz LeMan olarak Çetin Altan gibi şimdiye kadar 300’den fazla davadan yargılandık. Size ödediğimiz gibi hesabını tutamayacağımız para cezaları ödedik. Hapislerde yattık. Kaçak durumlarına düştük. Biz bu yolun yolcusuyuz. Ancak sizin artık bu izlediğiniz yolun yolcusu olmamanız sizin için ama daha önemlisi ülkemiz için daha hayırlı olacaktır. Çünkü sizden önceki sağ iktidar sahipleri gibi ülkesinin yazar çizerlerini davalarla boğuşmaya, onları sindirmeye çalışmak ülkemizin adını lekelemekte, yazar çizerlerin ise onurunu parlatmaktadır.

Son olarak; Davos’taki tavrınızın devamı olarak bizden kazandığınız parayı Filistinli çocuklara bağışlamanızı öneriyoruz. Bu bizim içimizi ferahlatacaktır."

Leman, 04.02.09